Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim
Allahâa Nasıl Dost Olunur?
Hadisi şerif
Ebu Hureyre radıyallahu anhudan rivayet edildiğine göre;
Resulullah sallallahu aleyhi vesellem; âAllah Teâlâ şöyle buyurmuştur:â dedi:
âHer kim (ihlâs ile bana kulluk eden) bir dostuma düşmanlık ederse ben de ona karşı harp ilan ederim. Kulum kendisine farz kaldığım şeylerden, bence daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık kazanamaz. Kulum bana (farzlara ilâveten işlediği) nafile ibadetlerle durmadan yaklaşır, nihayet ben onu severim. Kulumu sevince de (adeta) ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden her ne isterse onu mutlaka veririm, bana sığınırsa onu korurum.â
Kaynak: Buhari, Rikak 38.
Hadisin önemi
Allahu Teâlâ, dostlarını sevgi ve himayesine almıştır. Onlara herhangi birinin bir kötülük yapmasından da onları korur. Bu hadisi kutsî, dünya ve ahirette, Allahâın dost ve sevgililerinin kimler olduğunu beyan etmektedir. Bunun için bu hadisi kutsî Allah dostlarını anlatmakta çok önemli sayılmıştır.
Tuhî bu hadis için şöyle demiştir: âBu hadisi kutsî, Allah yoluna girip Allahâın marifet ve muhabbetine ulaşmada asıldır. Aynı zamanda iman gibi kalbî farzların, İslam gibi bedenî farzların ve her ikisinin birleşiminden meydana gelen ihsan, ahlak ve tasavvufta, bu hadisi kutsî esas alınır. Zaten Cibril Hadisiânde de bu konu izah edilmiştir. İhsan tabiri, Allah yolunda manevi yürüyüş yapan saliklerin; zühd hayatı, ihlâs, samimiyet ve her an Allahâın murakabe ve gözetimi altında oldukları mülahazası gibi makamları ihtiva ve ifade etmektedir.â
Açıklamalar
Yalnızca Allahâa güvenen, Oânu dost edinen, o nedenle dünyevi herhangi beklentileri olmayan, bütün varlığıyla Allahâa yönelmiş, her hal ve davranışlarında Allahâın Resulünün sünnetini benimsemiş kişilere âvelîâ denir. Veli, salih kişi demektir.
Sürekli Allah ile olduğunun şuuruyla hareket eden ve amel yapan kimse anlamına da gelir. âEvliyaâ da âvelilerâ anlamına gelir ki, âveliânin çoğuludur.
Böyle bir kişiye bu iyi halinden, ibadet ehli oluşundan, iyi Müslümanlığından dolayı düşmanlık etmek, onun, inanıp gereğince yaşadığı esaslara ve onları koyan Allahâa düşmanlık etmek demektir.
Allah Teâlâ, kendi dostlarına düşmanlık edenlere harp ilan edeceğini bildirmektedir. Bundan dolayı, mücahedeyi hayat tarzı olarak benimsemiş insanlara, bu hallerinden dolayı düşmanlık etmek, Allah Teâlâânın düşmanlığını karşısında bulmaktır. Böyle bir durumda kimin muvaffak olacağı bellidir.
Faiz yiyenler deâ¦
Allahu Zülcelâl, Kuran-ı Kerîmâde sadece faiz yiyenlere harp ilân edeceğini bildirmiştir. (Bakara; 279) Bu hadisi kutside de dostlarından herhangi birine düşmanlık edenlere karşı harp açacağını duyurmaktadır. Bu, her iki fiilin son derece büyük bir günah olduğunu göstermesi açısından çok önemlidir.
Faiz yemekle, Allah dostlarına düşman olmak dışında, işleyene Allah Teâlâânın harp ilan ettiği başkaca bir günah yoktur. O halde her iki konuda da çok dikkatli olmak gerekmektedir. Zira Allah ile harbe kalkışanın, asla iflah olmayacağı bellidir.
Önce farzlarâ¦
Allahâa yakın olmanın Allah katında en makbul yolu, Allahâın emrettiği farzları yerine getirmektir. Kul, yapmakta olduğu farzlara ilave olarak yapacağı nafilelerle Allahâa yakınlıkta mesafe alabilir. Ancak farzları ihmal edip nafilelerle meşgul olmak, insanı kesinlikle böyle mutlu bir sonuca götürmez.
Önce farzları, sonra da nafileleri işlemeye devam eden Müslüman, sürekli mücahede içinde olan insan demektir. Bu ısrar ve devamlılık neticede, Allah Teâlâânın rıza ve sevgisini kazandırır. Allah Teâlâ bir kulunu sevince de artık o kul, en büyük ve yegâne desteği elde eder.
Onun her işi düzgün olur. Tüm organları, görevlerini isabetle yerine getirir. Allahâın yardımı ve hidayeti her işinde görülür. İstekleri yerine getirilir. Korunmayı dilerse tehlikenin boyutu ne olursa olsun, Allah Teâlâ onu korur. Çünkü seven, sevdiğini yardımsız bırakmaz.
Rivayet edildiğine göre Ömer b. Hattab radıyallahu anhu şöyle demiştir: âAmellerin en üstün olanı, Allahâın farzlarını yerine getirmek, haramlardan sakınmak ve Allah katında niyetinde sadık ve samimi olmaktır.â
Kulu Allahâa yaklaştıracak bedenî ibadetlerin en büyüğüne gelince hiç şüphesiz ki bu namazdır. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: âHayır! Ona uyma! Allahâa secde et (ve yalnızca Oâna) yaklaş!â (Alâk; 19)
Peygamberimiz; âKulun Allahâa (manen) en yakın olduğu an secde halidir.â buyurmuştur. Devlet başkanlarının halkını adaletle yönetmesi, aile reisinin de aile fertleri arasında adil davranması, kulu Allahâa yaklaştıran farzlardandır.
Bu hadisi kutsîde, Allahâın kulunu sevdiğine işaret sayılan birkaç husus sıralanmaktadır. Öncelikle bir kulun farz olan görevlerine ek olarak, nafile ibadetlerle Allahâa yakınlık kazandığı ve sonunda Allahâın sevgisine ulaştığı belirtilmektedir. Demek ki, farz ve nafilelerde devamlılık göstermek, Allahâın sevgisini kazanmaya vesile olmaktadır.
Allah Dostları kimlerdir?
Veliler, Allahâa samimiyetle itaat eden seçkin kullardır. Allahu Teâlâ Kuranı Kerimâde, bunları iman ve takva sıfatıyla beyan etmiş ve şöyle buyurmuştur: âBilesiniz ki, Allahâın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de. Onlar iman edip de takvaya ermiş olanlardır.â (Yunus; 62-63)
Ayeti kerimede de beyan edildiğine göre, Allah dostluğu için birinci esas iman, ikinci esas da takvadır.
Bu durum, insanların Allahâın dostluğuna girip o dostluğun güvencesinde emin ve mutlu yaşamaları için insanlara geniş bir kapı açmaktadır. Artık insanlar bu kapıdan girecek, ihlâs ve itaat derecelerinde ilerleyip bu ümmetin hayırda öncü olanlarının makamına ulaşacaklardır.
Allahâa dostlukta en yüksek dereceye sahip olanlar peygamberlerdir. Bunlar her türlü günah ve hatadan korunmuş, masum ve Allah tarafından mucizelerle teyit edilmiş insanlardır.
Peygamberlerden sonra Allahâa dostlukta en yüksek olanlar Allah Resulünün Ashabıdır. Onlar, Kur an ve Sünnetâle amel ederek bu dereceyi elde etmişlerdir. Onlardan sonraki tüm asırlardan günümüze kadar, Allah ile dostluk kuranlar, hep Kur an ve Sünnetle amel ederek bunu elde etmişlerdir.
Çünkü iman ve takva olmaksızın ve özellikle Peygamberimiz sallallahu aleyhi veselleme tabi olmadan, onun çizmiş olduğu yoldan yürümeden, bütün söz ve işlerinde peygambere uymadan Allah ile dostluk kurmak, muhakkik ulemanın beyanına göre asla mümkün değildir.
Günahları terk farzdır
Allah Teâlâ kullara günahlarını terk etmelerini farz kılmış, yasak sınırlarını aşıp masiyet işleyenleri hem dünyada hem de ahirette cezalandıracağını haber vermiştir.
Bu manada masiyetleri (günah ve isyanları) terk etmek hadisi kutsîdeki âkulum kendisine farz kıldığım şeylerden, bence daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık kazanamaz.â sözünün kapsamına girmektedir.
Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: âSize herhangi bir şeyi emrettiğimde, onu gücünüz yettiği ölçüde yerine getiriniz. Size bir şey yasakladığım zaman da kesinlikle ona yaklaşmayınız.â
İbn Recep bu hadisi kutsînin açıklamasında, âBütün masiyetler, Allah ile savaşmaktırâ demektedir.
Hasan b. Âdemâinde; âEy insan! Senin Allah ile savaşmaya gücün yeter mi? Çünkü Allahâa asi olan, Allah ile savaş yapıyor demektir.â dediği nakledilmiştir. Ancak günah ne kadar büyük ve çirkin olursa savaş da o nispette şiddetli olur. Bunun için Allah Teâlâ faiz yiyen ve yol kesenleri, Allah ve Resulü ile savaş yapanlar olarak nitelendirmiştir. Çünkü bunların kullara zulümleri, yeryüzündeki fitne ve fesatları pek büyüktür.
Nafilelerle Allahâa yaklaşmak
Allah katında bu yakınlık ve sevgi, ancak farzları eda etmek, nafile ibadetlere devam etmek, haram ve yasaklardan sakınmakla mümkündür. Bu da kula, Allahâın sevgisini kazandırır. Allah bir kulu sevince onu salih amel, zikir ve ibadetle meşgul eder. Sonuçta kul, Allahâa yakınlık kazanıp Allah katında manevî bir paye elde eder.
Nafile ibadetler arasında kulu Allahâa yaklaştıran en büyük sebeplerden biri de manasını düşünüp anlayarak çok çok Kurâan okumak ve dinlemektir.
Tirmizîânin Ebu Umameâden rivayet ettiğine göre Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyuruyor: âKul Kurâan okumak gibi başka hiçbir şeyle Allahâa yaklaşamaz.â Sevenlere göre sevgilinin sözünden daha tatlı hiçbir şey olamaz. Sevgilinin sözü, onların kalplerinin lezzeti ve en büyük arzularıdır.
İbn Mesut şöyle demiştir: âKuranâı seven, Allah ve Resulünü de sevmiştir. Allahâı çokça zikretmek de nafile ibadetlerin en büyüklerindendir.â Allah Tealâ şöyle buyuruyor: âÖyleyse siz beni (ibadetle) anın ki ben de sizi anayım.â (Bakara;152)
Allah dostunda Muhabbetullah
Allah dostunun, Allahâın sevgisine mazhar olmasının eseri, hadisi kutsîdeki âBen kulumu sevince (adeta) onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum.â ifadelerinde anlatılmaktadır. Bu hadisin bazı rivayetlerinde âBen onun düşünen kalbi ve konuşan dili olurum.â İfadelerine de yer verilmiştir.
İbn Recep bu ifadelerden maksadın ne olduğunu şu şekilde açıklamaktadır: âFarz ve nafile ibadetlerle Allahâa yaklaşmaya çalışanı, Allah kendisine yaklaştırır. Ve onu iman derecesinden ihsan derecesine yükseltir. Artık bu insan kalp huzuru içinde, sanki Allahâı görüyor gibi tam bir murakabe ile Allahâa ibadet eder. Kalbi, Allahâın marifet, muhabbet, azamet ve heybeti ile dolu, Allah ile sıcak dostluk kurarak, ona âşık olur.
Nihayet kulun kalbindeki bu derin marifet ve basiret, gönül gözüyle kendisi tarafından da müşahede edilir. Kalp Allahâın azameti ile dolunca, bu durum kalpten Allahâtan başkasını siler götürür. Kalpte, kulun nefsi arzularını düşünmek gibi bir şey kalmaz.
Bu kul, Mevlaânın istek ve iradesinden başka bir şey istemez. Artık bu kul, sadece Allahu Zülcelalâin zikrini konuşur, onun emri ile hareket eder, konuşmasında, dinlemesinde, bakmasında ve tutmasında hep Allah ile beraberdir. İşte hadisi kutsîâdeki âBen onun işiten kulağı, gören gözü olurumâ gibi ifadelerinden maksat budur.
Yani bundan, Allahâın varlıklara hulul edip girmesi yahut onlarla birleşmesi gibi manalar kast etmek doğru değildir.
Şevkânî şöyle demiştir: âHadisi kutsîdeki bu ifadelerden maksat, bu uzuvlara Allahâın nurunun ulaşıp hidayet yollarını göstermesi ve bunlardan masiyet ve günah bulutlarını bertaraf etmesidir.â
Allahâın dostuna düşmanlık!
Veli bir kul, kendi tedbir ve planlarını bir yana bırakarak, tamamen Allahâa teslim olmuş, kendi nefsi için intikam almayıp işi Allahâın takdirine bırakmıştır.
Dünyada, Allah dostu veli bir kula eziyet eden hiçbir insan için bu kişinin malına, canına yahut evladına bela gelmedi diye, Allahâın intikamından kurtulmuş olacağına hüküm vermemelidir. Çünkü bela, buna benzer daha başka konularda da gelebilir.
Mesela din konusunda bir musibet gelebilir ve Allah korusun, bir veliye eziyet etmek, o kişinin ahirete imansız gitmesine sebep olabilir. Allahu Zülcelâl, hepimizi böyle bir duruma düşmekten muhafaza eylesin. (Âmin)
Not: Bu yazının hazırlanmasında, İmam Nevevî Hazretlerinin âHadislerle İslamâ isimli eserinden faydalanılmıştır.
DERVİŞ ENES KIR
Gülistan Dergisinden alıntıdır.
Allah razi olsun.
Rabbim kendine dost eylesin bizleri.
Allah razi olsun.
Rabbim kendine dost eylesin bizleri.
vesselam...
Beni duygulandırdınız.teşekkür ederim